Bu ikinci yazımızda Astana Yayınları tarafından çalışmalarımızın ikinci kitabı olarak yayınlanmış olan “Türk Dünyasında Soykırım ve Etno-Jeopolitik İnhilal” adlı kitabımızın bir bölümünü değerli okurlarımızla paylaşmayı uygun gördük. Türk Dünyasında Soykırım adlı bu çalışmamız, sadece Türk Dünyasının dört bölgesini – İran, Kafkasya,
Türkiye ve Batı Türkistan dediğimiz Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Tacikistan ve Türkmenistan ülkelerini kapsayan bölgelere odaklı bir çalışmadır. Bu konu, aynı zamanda benim genişletilmiş Tez çalışmam olduğu için hala üzerinde çalışmalarım devam ediyor. I. cildi yayınlanmış olan bu çalışmanın yakında II. cildi de yayınlanacaktır. Belki de I. ve II. cildin birleştirilmesiyle 500 sayfalık bir çalışma olarak yayınlanacaktır
.
Türk Dünyasında Soykırım Konusu bu şekilde ilk defa ele alınmıştır. 1910-1930ları kapsayan bu çalışmada bilimsel verilerle üzerine gidilmiş olan facianın büyüklüğü ve vahameti gözler önüne serilmiş ve bu dört bölgede gösterilen yıllar arasında ortalama 27 milyon insanın o veya bu şekilde yok olmasını ortaya koymaktadır. Başka bir ifade ile Avrasya Türk Egemenliğinin etkisizleştirilmesi ve Batı eksenli Yeni Dünya Düzeninin kurulması, aslında 27 milyon Türk ve Müslüman insanının yok olması ve yakılmış külleri üzerinde kurulmuş bir DÜNYA DÖZENİ olmuştur
.
Değerli okurlarımızla bu kitabın aşağıdaki bölümünü paylaşıyoruz
.
20. yüzyılın başlarında asırlarca süre gelen Avrasya egemenliğini maruz kalmış olduğu vahim soykırımlarla kaybeden Türklük hakkında bir zamanlar doğunun ünlü Türk filozofu Mevlana Hazretleri şöyle demiştir
:
حاش لله ترک بانگی بر زند
سگ چه باشد شیر نر خون قی کند.
Tanrı korusun, Türk bağırırsa eğer
Köpek nedir ki, aslanın erkeği kan kusar
Evet, bir zamanlar bu şekilde karakterize edilen millet, birçok bölgede olduğu gibi İran’da da egemenliğini oldukça ağır yenilgilerle kaybetmiş ve kendi toprağında kimlik itibarıyla aşağılanarak esarete alınmıştır
.
Görüldüğü gibi bu çalışmamız İran ağırlıklı Türk dünyasını kapsamıştır. Ancak son yüzyılın resmî tarihine göre İran, Türk dünyasının dışında ve karşısında tutulmuş ve Firdevsi’nin “Şahname” eserindeki İran-Turan deyimi üzerinden hiçbir bilimsel esası olmayan tarih anlayışı, resmi şekilde gündeme taşınmıştır. Bu kurgulanmış ideolojik tarih anlayışı, Türklerin Avrasya egemenliğinin büsbütün yenilgiye uğratılmasından ve Müttefik Kuvvetlerin işgalinden sonra kurulan Yeni Dünya Düzeni ile meşruluk kazanmıştır
.
Avrasya’da Türk egemenliğine, Cengiz Han’ın Töre ve Veraset Hukuku’na dayalı asırlardan beri süre gelen yönetim sistemine büsbütün son verilmesi ile ilgili projeye İtilaf Devletlerinin yanı sıra İttifak Devletlerinin lideri de destek vermiştir. Almanya’nın 1918’de Bolşeviklerle yakınlaşması, Kafkasya’da Türk Müslümanlara karşı Büyük Gürcistan Projesini ileri sürmesi, Ermenilerle yakın işbirliği içinde olması, İran’da ise Osmanlı-İran Türk ordularının bir bütün olarak ittifaka gitmesine karşı engeller çıkarması, Türk karşıtı İngiliz projesi olan Persliği, Ari-Germen üzerinden desteklemesi dönem belgeleri ile ispat edilmektedir
.
Kısacası Birinci Dünya Savaşı, batılı güçler arasındaki güç ve kontrol uğrunda sürdürülen mücadelenin, doğudaki başarısı Avrasya’daki Türklerin etkinliğinin ortadan kaldırılması ile mümkün olacağı fikrinde her iki taraf mutabık kalmıştır dersek asla yanılmayız. Bunun içinde her iki tarafın, ister İtilaf güçleri olsun, ister İttifak güçlerinin lideri Almanya olsun, bütün bölgelerde söz konusu Türk ve Müslüman olduğunda aynen Türklere karşı masum azınlıkları kullanma yöntemine başvurduklarını görmekteyizdir. Nitekim Birinci Dünya Savaşı esnasında Avrasya’da en ağır kayıp veren Türkler olmuştur. Amansız ve acımasızca Kıtlık-açlık, katliam ve soykırım siyasetlerine tabi tutularak milyonlarca kurban vermiş, etkinliklerini yitirmiş ve oldukları bölgelerde kurulan sözde Yeni Dünya Düzeni ile sömürülen topluluklar haline düşürülmüşlerdir. Bunu İran, Kafkasya, Batı Türkistan ve Türkiye’yi ele almış olduğumuz bu çalışmadaki insan kayıpları ile ilgili veriler de açık şekilde göstermektedir
.
Çalışmayı bir bütün olarak gözden geçirirken tamamen anlaşılır ki, kaydedilen dönemde (1910-1930 yılları) mevcut istatistik verilerle Türk Dünyasında kıtlık-açlık ve katliam ispat edilir niteliktedir. Biz gösterilen yıllarda Batı Türkistan, İran, Kafkasya ve Türkiye’de yaşanmış olan bu elim ve vahim olayları ilk kez batı eksenli güçlerin bir planlı saldırısının terkip hissesi olarak ele aldık. Bu ön çalışmaya göre bu olaylarda, 26.800.000 ila 27.300.000 masum insanın ölümü söz konusudur. Ayrıca inanıyoruz ki, Tataristan-i Sagir (Küçük Tataristan) ve Tataristan-i Kebir (Büyük Tataristan) denen 4 (Kazan, Ejderhan, Kırım, Kazimof) vilayet ve eyaletlerinde, Doğu Türkistan’da, Hindistan’da, Balkanlarda, Arap yarımadası ve Mısır’daki Türklere karşı da benzer etkisizleştirme siyaseti işgalden sonra uygulanmıştır
.
Son söz olarak yüksek sesle haykırarak söyleyebilirim ki dünyada birçok savaş, toplu katliam ve soykırımlar yaşanmıştır. Ancak en ağır, en yıkıcı şekilde soykırıma uğratılmış olan ve hakkında hiç konuşulmayan, konuşulması yazılmamış kanunlarla yasaklanmış olan ve bununla yetinmeyip her daim kendisinin uğradığı soykırımı başkasına yapmış gibi suçlu sandalyesine oturtmakla korkutulan millet Türklerdir. Başka bir ifade ile dünya da en yıkıcı ve korkunç soykırım Türklere karşı yapılmış olan soykırımdır
…
Qaynaq
turkiyemtv.com.tr