İRANDA TÜRK MİLLETİNİN HAKLI MÜCADELESİ YENİ BİR AŞAMAYA GİRMİŞTİR” / RAHİM CAVADBEYLİ – Son Bölüm

İRANDA TÜRK MİLLETİNİN HAKLI MÜCADELESİ YENİ BİR AŞAMAYA GİRMİŞTİR” / RAHİM CAVADBEYLİ – Son Bölüm

 

Rahmetli Profesör Muhammed Taki Kirişçi’nin söylediği gibi; “Yüz yıllık Türk karşıtı siyasetin ülkede doğurmuş olduğu facialı sonuçları derinden anlamak ve çözmek kısa zamanda mümkün değildir. Bu zaman aşamasında anlaşılır, çözülür ve kabul edilir

.

Yeter ki biz Türklüğümüzü tanıyalım ve Türklüğümüze esaslanalım. İran’da Türk Milletini, Azeri-Azerbaycanlı ve gayri Azerbaycanlı diye bölmek, en azından tarihî hafızanın yokluğu veya en azından siyasî tarih anlayışının gelişmezliyidir.” İran’da Azerbaycan Türkleri, İran Türkleri deyimi bir sinonimdir (Eşanlamlı, anlamdaş). Bu deyimler bir bütündür, birbirine ters ve zıt değildir

 

RAHİM CAVADBEYLİ

.

Bunları antagonist olarak (rakip, düşman, zıt anlayışlar) ele almak sonuç itibari ile Gaşgay boyu ile Avşar’ın, Sungurlunun, Horasan Türkünün veya Azerbaycanlının karşı karşıya gelip savaşmasına zemin hazırlamaktır. İran Türklerinin Pan Farsist karşısında bir bütün olması bizim için hayati önem arz etmekte ve bu asla unutulmamalıdır

.

İran’da bir deyim var: “Ya Türk’sün ya da Türk olduğunu bilmiyorsun.” Bu ifade İran’ın kesin çoğunluğu için geçerli bir deyimdir. Bir söz var; “değişen değişir” veya bir başka ifadeyle “değişen değişmeye mahkûmdur.” Bu değişim son 80 yılda, özellikle de Pehlevi’lerin dönemindeki vahim cinayetler gibi değil, tam tersine adil, uzak gören, ülkenin bekasını, ilerlemesini, refahını düşünen bir demokratik ve hukukî sistem tarafından uygulanacak olan Affirmative Action – olumlu icraat veya olumlu ayrıcalık siyasetiyle mümkündür

.

Bu siyaset ülkenin var olması ve ülkenin siyasî geleceği açısından önem taşımaktadır. Tahran başta olmakla Horasan, İsfahan, Şiraz ve bütün eyalet ve ilçelerdeki Türklerin, Türklük ocağı Azerbaycan gibi kendi Türklüklerine sahip çıkmaları sağlanmalıdır. Türklerin kimliksizlikten kurtulmaları gerekmektedir. İran’ın gerçekten var olması bütün azınlıkların milli kimliklerinin varoluşuna ve yanı sıra Türk Kimliğinin ve Türklük ruhunun egemen olmasına bağlıdır

.

İran’da Türklük, bir bütün olarak yerelciliğe, bölgeciliğe yol vermeksizin ele alınmalıdır. İran’da Türklük, Fars-Pers-Aria uydurmalarına karşı bir bütün olarak varlığını hissettirmelidir. İran’daki bölgesel ve yöresel halklar, azınlıklara kardeşçe davranmayı esas strateji olarak benimsemelidir

.

Adil ve makul istekler üzerinde durmalıdır. İran’daki Türkleri Azerbaycanlı, Avşar, Şahseven, Gaşgay, Türkmen ve benzeri boy adlarıyla bölüp parçalamak, minimalize etmek, mücadelenin en kolayına yani yüz yıldan beri Vüsuk’ud-devlelerin, Muhammed Ali Fürugilerin, günümüzde Haşimi Refsencani’lerin, Hatemi’lerin, Ruhani’lerin ve onların yurt dışı yandaşlarının isteklerini yapmasına varmaktan başka bir şey değildir

.

  1. Dünya Savaşından sonra işgalci kuvvelerin kurmuş olduğu Yeni Dünya Düzeni’yle İran’a dayatılmış olan uyduruk Pers kimliğini kabul etmek Türklüğe ve İslamiyet’e ihanettir

  2. .

İran Türklüğünü bir bütün olarak, yeniden siyasî alanda gündeme taşımak, ağır ve oldukça tehlikeli mücadele yoludur. Çünkü herhangi iç ve dış kuvvetten destek almak oldukça zor ve belki de imkânsızdır. “İran Türklüğünü Savunmak Kefenle Dolaşmak Gibidir!”,  Ama bu kutsal yolun yolcusu olmak, Büyük Gacar imparatorluğunun Kurucusu Ulu Ağa Muhammed Han Ve Büyük Nadir Şah gibi nacilerin ordularında yürüyen yiğitler, serden geçen askerler, serbazlar kadar şereflidir

.

Ben mücadelemizde İran Türklüğüne bu yolu vaat ediyorum. Çünkü tarihi anlayış itibarı ile günümüz şartlarınca en doğru, en düzgün, en faydalı ve kurtarıcı tek yol budur

.

İran’a ve onun Türklüğüne yönelik dayatılmış olan Fars kimliği tarihî hafızanın dirilmesiyle ortadan kalkmış olacaktır

.

İkinci Meşrutiyetten (Şehit Muhammet Ali Şah’ın tahtan indirilmesinden (16 Temmuz 1909 – 25 Tir 1288) Rıza Şah’ın geldiği döneme kadarki siyasî dönem kastedilir. Bu dönem İran Türk tarihi açısından büyük önem arz etmektedir

.

Yeniden ele alınması gerekmektedir.) başlayarak, 1360 (güneş takvimi) / 1980’lere (miladî takvim) kadarki zaman diliminde daha önce de değindiğimiz gibi İran’ın Türklüğüne ve Türklük bayraktarlığına ölümcül darbeler indirilmiş ve Türklük etkisiz hale getirilmiştir

.

Türklüğün unutturulması ve dayatılmış Persliğin kabul ettirilmesiyle Türkler için arazi anlayışına dayanarak üretilmiş olan yerel yapay milliyetçilik, bir taraftan ülkedeki Türklük ruhunu etkisizleştirmiş ise diğer taraftan da Türkleri büsbütün yok olmaktan kurtarmıştır diye düşünebiliriz. Gerçek yanılmaz ve yanıltmaz

.

1360g./1980’lerden sonra bölgedeki ve ülkedeki siyasî şartların değişmesi ile İran’da Türk milletinin varlığını ibraz etmesi mümkün oldu. 1980’lere değin kan kaybetmekte olan ve bazı daireler tarafından bitmiş görülen Türklük yeniden canlanmaya başladı

 

.

Bu süreç Türkler için DİRİLİŞ ve OYANIŞ dönemi olarak karakterize edilebilir. Başka bir ifade ile 1980 öncesi siyasî süreç ile 1980 sonrası siyasî süreci kıyaslamak mümkün değil. 1980 öncesinde Türkler, Pers-Aria kimliğinin alt kimliği olarak tanımlanan Azeriliği ve Azerbaycanlılığı, Horasanlılığı ve benzer yapay kimlikleri veya kabile-boy adları ile ön planda tutulan sağ ve sol mücadelesinde birer kurban olarak görülüyorduysa, 1980 sonrası Türkler tam tersine Türklük için mücadele meydanlarında var olmaya başladılar

.

Bunun içindir ki şu an İran Türkleri, kan kaybettiği ve ölümcül yatakta yatan topluma özgü eski arazi milliyetçiliğini değil, yeniden canlanan, DİRİLİŞ ve OYANIŞ sürecini yaşayan canlı bir millete özgü gerçek kimliğini, yani İran’daki Türklüğünün bütünlüğünü savunmaya ve eski azametine yeniden kavuşmaya yönelmelidir. İran’daki Türkler bir daha 1980 öncesi haline dönmeyecektir. Dönecek olursa da 19. yüzyıl öncesi gücünü ve azametini yeniden elde etmek için dönecektir

.

Bu sürecin bilimsel teorik tarafları daha geniş bir biçimde ayrıca ele alınması gerekmektedir. Fakat şu an bu konuyla ilgili şunu söyleyebilirim ki her bir şuurlu ve liyakat sahibi Türk, tarihî hafızasını diriltmiş ve berpa etmiş ise mutlaka Türk olarak İran’daki eski konumunu yeniden elde etmek ister

.

İran’da Türk milliyetçileri ayağını yere basmalı, boş ve zararlı hayallere kapılmamalı, makul ve olurlu stratejik istekler üzerinde durmalıdır. Çünkü İran’daki Türklük harekâtı, yalnız İran’da değil kardeş ve büyük Türkiye ve Kafkasya’yı temsilen büyük Azerbaycan, Kazakistan ve diğer Türk devletleri ile beraber bölgemizde ve hatta Türk-İslam dünyasında önümüzdeki yüzyılda oldukça önemli rol oynamaları olağan süreç sonucu olabilir

.

Bugün Güney Azerbaycan – İran Türk milliyetçiliği için en esas stratejik hedef Türk dilinin resmî, hukukî ve zorunlu devlet dili olmasıdır. İran’daki Türk milliyetçileri, insani değerleri her şeyin üstünde tutmalı ve kardeş halklar olan Kürt olarak tanımlanan Kırmanci, Surani, Gurani ve Lor, Lar, Lek, Gilek ve Tat, Tacik (Tatcık), Talış ve Arap ve Beluç  gibi halkların dil ve kültürlerinin yöresel ve bölgesel bir şekilde resmî statü kazanmasını ve ortak dil olarak Türkçenin zorunlu devlet dili olmasını  esas strateji olarak benimsemelidir

.

“Türk dilinde medrese (okul) olmalıdır herkese” sloganı, İran’ın tarihî hafızasının DİRİLMİŞ ve OYANMIŞ şuurunun tezahür biçimidir. Bu sloganın uygulanmasını, tarihî hafızasını berpa etmiş, vatan ve millet anlayışını reddetmeyen ve insanî değerleri her şeyin üstünde tutan her bir İranlı demokrat ve insan sever şahsın kabul etmesi ülkenin bütünlüğü, refahı ve ilerlemesi için elzemdir

.

Son

 

haray
ADMINISTRATOR
PROFILE

یازیلار

سون یازیلار

باش یازارلار

چوخ سئویلن لر

ویدیولار

  • https://carina.streamerr.co/stream/ozharay
  • Haray Radio